Bu bin bir türlü kılağa girebilen, tuhaf virüsün ateş yaptığını, kuru öksürükle ilerlediğini biliyoruz. Kimini biraz okşayıp bıraktığını, kimini ağır hırpaladığını da… Plastikte ne kadar kalıp, sabunla nasıl çözüldüğünü de yavaşça anladık…
Geçen birkaç haftanın sonunda, maske ve ameliyathane eldiveni, dışarı çıkabilen azınlığın gardroplarının vazgeçilmezi durumunda. Pek çokları için bayram günlerinden hatırlanan bir tanıdık olan kolonya, artık Hugo Boss ya da Burberry’s’in parfümlerinden daha makbul bir meta. Briyantin içinse şimdilik böylesi bir teveccüh beklenmiyor…
Başlarda geceyarıları çalışan ölü sayısı skorborduna ve onun ritmik değişimine milyonlarcamız, kolayca büyük bir aşinalık kesbetti.
Paralel evrende Dr. House’un dramatik bir şekilde mutasyona uğramış varyasyonu olan Hekimoğlu ve onun “Mucizevi” meslektaşı sayesinde “corona-free” yaşamımızın 14 şartını da zamanla içselleştirdik.
Migros’ta kasada duran kızın, ya da eczanede bana e-reçete numaramı soran görevlinin kolayca teslim ettiği o hakikat üzerinde mutabıkız: Alıştık. Belki yavaş yavaş, ama hemen hemen hepsine…
Türümüzün uyum kapasitesi oldum olası gözlerimi yaşartmış olsa da, bütün bu kulvarlardaki hızlı adaptasyonla hiç uyuşmayan pürüzlü bir yüzey, sorunlu bir alan var: Evde kalmak…
Bu “alışkan”, “çalışkan” kalabalığa “hiç beklemediği yerden gelen bir soru” gibi evde kalmak …
Adeta afallatan, paralize eden bir şey…
Öyle ki bir buçuk aya yaklaşan kısıtlanmış sosyalliğimizde, bu kalabalık, “Evde Neler yapıyorsunuz?” sorusunu bir çeşit matem içinde, ama ilahi bir uyumla yanıtlıyor: “Yatıyoz!”
Bir kazazedenin hareketsiz, eylemsiz, ve belki de yarı şuursuz bir şekilde kımıldatılmadan yatmak isteği, #evdekal(mak) zorunda kalan pek çoğu için bugünlerde çok tanıdık.
Dışarıda “ağaçlar gibi üretken”, “arılar gibi çalışkan” ve “sular gibi akıcı” gündelik rutinlerinden alı koyulduklarından mı böyledir bilinmez ama, benim bu “Yatıyoz!” yanıtını açıklayabilecek bir teorim var.
Her şeyden önce bu bir bağışıklık sorunu. Daha önce hiç kendi kendine kalmak, biraz yalnızlaşmak, ve sürüden ayrılmak mikrobunu tatmamış bünyelere genellenebilecek bir bağışıklık sorunu…
Muhtemelen milli kalabalığımızda, milyonlarcası için, “Neyim?”, “Kimim?”, “Ne severim?” hiç sorulmamış sorular…
Ve bütün bu verilmemiş yanıtlar, yaşamı boyunca kötü bir koroyla tek bir şarkı söylemiş ve kendi sesini hiç duyamamış birilerini yaratıyor.
Bu viral sosyal izolasyona milyonlarcamız işte böyle biriyle, böyle “bir tür kendiyle” giriyor. Şimdilik “onu” tanımadığından ve bu “tekinsiz tip”le nasıl anlaşabileceğini bilmediğinden tedirgin. Bu tatsız sebeple de olsa -#evdekalmak, kalabalığın biraz dışında, kendinin hemen yanında durmak; belki de kendimizi kendine getirebilir. Karşılaştığımızı sevebiliriz…