Bağlantılarımızı internete, interneti telefona ve telefonu cebimize koyduk. “Adam cebinde taşır senin gibi gelini…” dediğinde ozan, böyle bir “Asiye profili” miydi gönlündeki bilinmez… Ama öyle ya da böyle “cebimizden” çıkardıklarımız arttıkça, birbirimiz ve toplumumuz için “elimizden gelenler” azalıyor gibi… Artık arkadaş edinmiyor, arkadaşlar ekliyoruz. Eklenebilir, çıkarılabilir şeyler arkadaşlar… arkadaşlıklar… Eklesek de çıkarsak da, evde var 1. Sokakta ve kalabalıklar içinde 1. Tek ve yalnız; ama parlak avatarıyla 1. Bu işletim sisteminin tek ve değişmez işleminin sonucu bu. Sanal bir yanılgı: “connecting people” bu yanılgının türlü biçimleri etrafımızda… Elbette “akademik” olanları da var… Tam da bu noktada kanımca “bilgi toplumu” da akademinin demir kafesinde fazlaca steroid yüklenmiş bir kavram azmanı… ve uzun zamandır sosyal bilim terminolojisinin dışında sokaklarda ve ağızlarda yaşıyor. Öyle ki “laboratuvardan” kaçmış değil; “tamamen duygusal nedenlerle”, para ve meta dolaşımını hızlandırmak üzere serbest bırakılmış durumda… Felsefe, episteme ile doksa arasında bir çizgi çizeli neredeyse 2500 yıl oluyor. MS. 2012’de bu ayrımı yapabilmekten hızla uzaklaşan kalabalık bir kitle sadece izleyerek ama asla düşünmeden, deneyimlemeden yaşayarak, kendisine bilgi toplumu adını veriyor. İronik bir biçimde artık bu toplumda ne olmak mesele, ne de olmamak… Şimdi almak ya da almamak zamanı… “Şey”leri adıyla çağıralım: Bu bilgesi olmayan bir “bilgi toplumu”. Tüm yaşam deneyiminin piyasa deneyimine indirgendiği bir “bilgi toplumu”. Bir manüpülasyon ve kolektif yanılsama toplumu… Toplum bu meçhul… Ve belki de artık bir toplumdan çok yalnızca bir hedef kitlesi…
Eylül 10, 2017
arda