Shenzhen’den Guangzhou’ya geçmek üzere D7106 sefer sayılı trendeyim. Bu hatta daha önce de pek çok defa yolculuk yaptım. 1 saati kimi zaman biraz aşan zamanlar alıyor bu yolculuklar, bu temiz ve sessiz vagonlarda. 10 dakika kadar sonra şehrin dışında, üretim alanlarındasınız ve sağa sola yerleştirilmiş yatakhanelerin arasında. Kent merkezi bu kadar yakınken, kent yaşamı bu kadar uzak pek çoğuna. Gidemediğin yer senin değildir diyen güzel bir söz biliyorum. Ama kimse bu yatakhanelerin sakinleri kadar emin değildir bu gerçeklikten.
Şimdi o uzaktakilerden biriyle buluşmak üzere yoldayım. Günlük mesaisi 12 saat olan, ne Cumartesi ne Pazar bilen, bir tek maaş aldığı günün kendine kaldığı Biri’ne gidiyorum. Bugün ayın Bir’i. Ve burada adamın birine, koca bir aydan, ancak günün biri kalıyor. O adam yalnızca milyonlardan biri.
Antik dünyanın insanları da bizim kadar vahşi olabilir, ama onlar dürüsttü. Ya da “şeyleri” adıyla çağıramayacak kadar bulanmamıştı kafaları: Çünkü bunun adına kölelik derler. Biz hür teşebbüs ve rekabet diyoruz. Çin’de ucuz bulunan insan emeği, daha uzun bir süre tükenmeyecek gibi… Ama bir gün tükendiğinde, daha ucuzunu bulacak “teşebbüs kuvveti” zihinlerimizde yine mevcut olacak. Benzer hikayeleri Afrika’da ya da Orta Doğu’da toplayacak başka araştırmacılar da… Başka zamanlarda başka kıtalarda, başka insanların aynı hikayeye varmaları… Ne garip şey… Keşke tahakküm kuran akıllarımız bu kadar sefilce benzemeseydi birbirine.
Guangzhou’ya giriyoruz… Çin’de tren camından bakıyorsun, gördüğün Homo Moralis’in cenaze töreni oluyor. Elbette trenin başka camları ve onu bekleyen başka istasyonları da var…