İmlecin bir görünüp bir kaybolduğu o noktaya bakmaya devam et. Yazılacak bir şey varsa hep orada, tam oraya yazılır. Bir “var” ve bir “yok” arasına…
Sen de o ikisi arasında yazılmıştın. Küçük harfle… Şimdi sana tanınan varoluşu, harflere tanıma eğilimin, harflerin de günün birinde seni oynamalarını istemenden olmalı.
Harfler… tanrısallık sanrında imanlı kulların. Onları bir “var” ve bir “yok” arasında, bu parlak beyazlığın tam içine, birini diğerinin ardına yolladın. Öyleyse istediğini “seçili” hale getir ve o “seçilmiş olan” olsun. Diğerlerini birleştir ya da ayır. Ayrı satırlara gönder. Sağa ya da sola yatır. Ardından gelen, önünden gideni takip edecek… Milyarlarca “nokta” ve bir o kadar “satır başı”yla birlikte… Sessizliğinde, senin adına ama senden daha iyi konuşacaklar.
…
Geçen günler, senin tuhaf gayretin… Bafa’daki bok böceklerininkilere benziyor; yuvarlanmaktasındır, yuvarlamakta olduğunla. Zamanı, giderde kaybolan şebeke suyuna benzettiğin o günlerdeki gibi. Yine de bir şey varsa, kalacaksa, varlığını evrene mıhlıyacak küçücük bir olasılıksa, oraya yazılır.
Bu yüzden imlecin bir görünüp bir kaybolduğu o noktaya bakmaya devam et. Çünkü oraya yazılacaksın!
Bir “var” ve bir “yok” arasına…
“-mış”ı “var”dan; “-muş”u “yok”tan ayırdın mı masal olmazsın belki… “Var” olmanın ötesinde; “yok” olmanın berisinde; aslında ve sadece “bir”sindir. Herşey kadar, herşey gibi.