Güneş şimdi diğer çocuklarının yanında…
Bir “cityliner”ın 43 numaralı koltuğundan Onu bir süre takip ettim. Bir tepenin ardından diğerine…
Bu uzun yolun her kıvrımında, bir görünüp bir kaybolurken, birden çok defa batışına şahit oldum.
Uzak ülkelerin birinde çoktan bir perdenin aralığından içeri girmiş ve bir yatağa uzanmış olmalı. Ama uzun bir uyku için değil; sadece biraz soluklanmak üzere…Çünkü orada kalmayacak. İzlanda da kızıl saçlı kızlarını uyandıracak…Bir fincan kahve ve serin bir sabahta eşlik edecek onlara…
Seylan’da inci avcılarını denizlere çağıracak…Ve onlar da gidecekler…Güney Afrika’nın en güney ucunda sık siyah saçlı, güzel gülümsemeli oğlan çocuklarının başlarını okşayacak…
Yüzmilyonlarcasını kahvaltıya çağıracak…Vardiyacıları değiştirecek… Yolcuları yollarına düşürecek…Bazıları varacak, bazıları kalacak…
Bir milyar çocuğuna bir şeyler hatırlatacak…
Diğer bir milyarı unutacak… Bazılarının pişmanlıklarını silecek… Bazılarını kesikleriyle bırakacak…
Güneş şimdi diğer çocuklarının yanında… Ben bozkırdan denize uzanan bir yolda, bir otobüsün 43 numaralı koltuğundayım. Kıyısından geçtiğim köylerin uykudaki sakinleri ve ön sıralardaki bir kaç yolcuyla birlikte bu gecelik, güneşin dolunaya emanetleriyiz…
Bekliyoruz…
Umuyoruz…
Bir sabah ve bir yarın için…
Güneş “yarın”ı getirecek, ama “bugün”ü götürerek…
O da almadan, vermiyor…
Garip ama, O’nun bu dönüşlerini, şu gidişlerini yeteri kadar izlediğimizde ölmüş olacağız… Bu “sabahlar” ve şu “yarınlar”… Bizim kötü alışkanlıklarımız…